24 Ocak 2014 Cuma

HAYALCİ KIZ'IN NOTLARI

Büyümek istemediğiniz oldu mu hiç?
Oldu mu gerçekten?
O kadar şanslıysanız eğer, gelin bir de benim hikayemi dinleyin...
Umutların şehrinde başlamış yolculuğum: İstanbul'da.
Parlak bir başlangıç yapamamışım belki...
Devlet hastanelerinden birinde, mecburan azla yetinmek zorunda olan bir ailenin kızı olarak gelmişim dünyaya...Annem bana hamileyken üniversiteye gidiyormuş, babamsa küçük bir maaşla çalışıyormuş...

Baba tarafında ailenin ilk torunuymuşum ama: Bir yanım tahtın temelindeymiş yani:)))
Ben görmedim, bilmiyorum...Varsa da hissettirmediler, hatırlamıyorm. Hiç yokluk çekmedim.
Bana sorarsanız, üç evin bir torunu olarak şanslara açılan bir kapının eşiğine bırakmış beni leylekler...
Ailenin "şımarık kızı" olarak babaannemler,büyük teyzeler,amcalar evinde el bebek gül bebek büyüttüler beni...Küçük halamla bile aramda ondört yaş var...Kuzenler daha da küçük...Çocuklar arasında  bir "çocuk prenses"tim. 30lu yaşları devirdim inanın hala öyle hissediyorum...

Güncel dönemde TV'de yayınlanan bir çizgi film var...Oradaki hayalci kız gibi anlatacağım hikayemi...
Kimse üzerine alınmasın, bu benim hikayem...Benim gözümden, benim fikrimce...

Babaannem benim için "elinde kaşıkla arkamdan dolaşan kadın"dı...Aklı fikri yemek yememde!!!!!!... Şimdi İrem'in yemediği öğünleri düşünüyorum da bir kaşığın hatırını hesap edemiyorum...Dedemse "her dediğimi yapan adam"...Kendimi zeki sanırdım...Bir gün arkadaşımla buluşacaktım daha ilkokula gidiyorum...Kız da üç, bilemedin dört sokak ötede oturuyor. Hayatta izin vermezler o kadar uzağa tek başıma gitmeme...Ama ben büyüdüm. "Dede" dedim. "Kırtasiyenin orada buluşucaz sen beni oraya bırak" Bıraktı...Ben de baktım dedem dönüyor tam gaz ileri...Çünkü buluşacağaımız yer iki sokak ötesi...Dedem arkamdan takip etmiş o gün bak onu düşünememiş çocuk aklım:))) Akşam evdekilere "bu kız şeytana pabucunu ters giydirir" diyor da o zaman anlıyorum...Yürü be dede ben de aynısını yapardım!!!!

Evde hep kollanan kayırılan küçük kız bir gün aynanın karşısında saçlarını tarar "mankencilik" oynarken işte taş çatlasa 18-20 yaşlarındaki amcasının boks antremanına denk geliyor!!!!...O küçücük portmanto aynasına sığmayan silüetlerinin savaşını verirlerken havada sallanan bir yumruk kızın kafasına geliveriyor....Yarısı yalandan ağlamamın üzerinden neredeyse 20 yıl geçmiş...Sahi amca babaannem o gün sana çok kızmıştı.Ben üzüldüm ama belli etmedim. Amcam antreman için  benim eve gittiğim bir zamanı seçmiş olmalı ki bir daha hiç boks antremanı görmedim:)))

Halam...Hatırladığım en eski anektodda kuzenimle bana banyo yaptırıyor. Ben okula gitmiyorum herhalde daha...Çünkü Murat gözümün önünde epey küçük daha yeni yürüyor. Sular kesilmişti banyo sırasında...Zavallı kadın ben titizim ya önce beni iyice durulamıştı kıyamet kopmasın diye sonra Murat'ı kalan suyla artık Allah ne verdiyse yıkamışti...Hatırlıyorum köpüklü kalmıştı da kalanı havluyla kurulamıştı:))))

Bir gün kulağım ağrıyor ama nasıl...Hani bugün bile hissediyorum sanki o ağrıyı...Yapacak bir şey yok sanırım...Ağrıyacak ve biz o geceyi geçireceğiz...Sevgili Mino(bu sana hitap edebileceğim en içten ifade) o gün bana okuduğun masalın ne olduğunu bile hatırlamıyorm. Ama sıcaklığı hala bende...

İlk çocuğum erkek olsun, abi olsun istemiştim...Abilerim vardı elbette aynı mahallede aynı evde büyüyorduk. Ama akşamları herkes kendi evinde kalıyor diye çok bozuluyordum. Kimse bilmez, belki sen de ilk kez duyacaksın seni bu kadar çok sevdiğimi...Baklava desenli süveterinle mahallenin gecekondu dekorunda çektirdiğimiz fotoğraf benim çocukluğumun en güzel anısı...

Artık biraz daha büyüyorum ve ilk gençlik zamanlarının heyecanlı tartışmalarına ortak oluyorum...Kızlar Gecesi...Küçük hala(ki ona hiiiç hala dememişimdir-aramızda fark az ne yapayım)ve kuzenler....Müzik üslubunca en yüksek seste açılır!..Artık mezdeke mi dersiniz yoksa efkar dağıtma mı siz hayal edin...Allah ne verdiyse birlikte ye iç eğlen coş ağla gül....

Biz kalabalık bir aileyik...
Beni uğurlarken epey zorlanmış olan sadece annem ve babam değildi kuşkusuz...Zorlandılar...Tüm anılarım...Tüm arkada bıraktıklarım...
Şimdi nerden esti böyle bir yazı inanın hiç bilemiyorm...
Ben hayat sayfasına bir not düştüm....Hayal penceresinden bir kuş uçurdum...Yarın sabah gün doğar telaşla unutulur yaşanmış olanlar...
Belki bir gün bir iz ararsanız benden beni kzımın akışından takip edin istedim...

Anılarımın en güzel kahramanları...Hepinize selam olsun!!!!!!

KIZIM'A

Su gibi geçiyor zaman...
Çiğ damlaları biriktiriyorum senden.
Yağmur olup yağacağın günlerin
Hayalini kuruyorum akşamları...

Büyüyorum ben de seninle
İçimde bir kadın yeşeriyor...
Hiç olmadığım gibiyim:
Bir yanım kaygılı,
Bir yanım güleç...

Tüm sıfatların ötesindeyim
"Kelimelerin kifayetsiz kaldığı" yerde...
Anayım...
Bütün dünya
Çocuklarını kucaklıyorum.
Hiç durmadan
Sızlıyor bu yüzden
Bir yanım....

Yine de
Her yeni doğan güne
Umutla başlıyorum.
Hayatı sevmek için
Önce aşık olmak gerek
Biliyorum...
Elmanın yarısını
Aşk'la tamamlıyorum.

4 Ocak 2014 Cumartesi

HALİMİZ AHVALİMİZ

Çocuk dediğin büyüdükçe yoruyormuş insanı...Hani o emmek için uyandığı gecelerin yorgunluğunu arar oldum desem yeridir.
Günümüz sabah 8 gibi başlıyor. Kahvaltı hazırla yedir derken saat oluyor 9,30...Bu arada İrem kız "Canım Kardeşim"i izlemezse ağzını açmıyor. Her yemek saatinde bilgisayardan artık repliklerini ezberlediğim meşhur çizgi filmimizi açıyoruz. Saat 10-10,30 gibi sabah uykumuza yatıyoruz. Sallamadan uyutamıyorum zaten artık denemiyorum da! 11 aylık olana kadar dönem dönem bozulsa da kendi kendine uyuyordu. Ama yok hastalandı yok diş çıkarıyor derken büyüdükçe uykuya alıştırmak zorlaştı. Ben ne zamandır eski usul ayağımda sallıyorum.
Derken saat 12 gibi uyanıyoruz...Çorba faslımız başlıyor. Yemeklerini en az 20-30 dakikada yiyor.Yani  gün içinde yemeğe ayırdığımız zaman oldukça hatırı sayılır...
Yemekten sonra dur durak bilmez oyunlarımız başlıyor. Birlikte yakalamaca oynuyoruz. Henüz yürümeye başlamadığımız için bunu emekleyerek yapıyoruz:))))) Küpleri üstüste dizip yıkıyoruz, legolarla oynuyoruz. Yürüme antremanı yapıyoruz. Yan komşunun oğluyla oynamaya gidiyoruz. Müzikli oyuncaklarımızı açıp öne arkaya sallaarak dans ediyoruz.(Aslında bunu için müzüğe gerek bile duymuyor her türlü ritmik sesi kullanıyoruz:)))) Meyvemizi yedikten sonra saat 16,00 gibi yatıyoruz. Ben de bir "oooh" çekiyorum ama çoğu zaman ben de İrem kızla uyuduğum için bu 1,5-2 saatlik zamanın nasıl geçtiğini pek anlamıyorum. Uyandıktan sonra istisnasız her gün sütlü tarhana çorbamızı içiyoruz yoğurt yemediğimiz için..Akşam babamız gelene kadar yine ordan oraya koşturuyoruz...
Ben yemek yapıyorum. İrem mutfak dolaplarını karıştırıyor mesela...Ben nerdeyim o da orda...Tuvalete gitmeme bile tahammülü yok gelip banyonun kapısına vuruyor:)
Babamız gelince akşam yemeği İrem'in bakımı muhallebi yeme ritüeli veee saat 22,00 civarı yatma faslı...
Yazarken yorulduğumu farkettim. Hakikaten dolu dolu geçen bir günümüz var...Onun uyuduğu minik zaman dilimlerinde bitmek bilmez ütülere, temizliğe,kitap okumaya hatta spor yapmaya vakit ayırıyorum ve gerçekten ama gerçekten çoook yoruluyorum.
Ne zamandır yazamamıştım bu iyi oldu.
Takip edenler için:
Gönüllü annelik başvurumu henüz yapmadım. Dedeyle babaannenin gelmesini bekliyorum zira sabıka kaydı vs. gibi prosedürleri var. AÇEV'e başvurmuştum eğitmenlik için ama ona da illa ki hafta içi vakit ayırmak gerekiyormuş İrem'e bakacak kimse olmadığı için o da kaldı. Ben de sağdan soldan arkadaşlardan, onların arkadaşlarından çocuklarının artık giymediği kıyafetleri ve ayakkabılarını derledim topladım "KARDEŞİNİ SEÇ" internet sitesinde kayıtlı Elazığ'dan bir öğretmenle görüştüm, okullarının ihtiyaç listelerini istedim. Bendekiler arasından işlerine yarayabilecek kıyafetleri seçtik ve canım komşumla birlikte arzu ettikleri kırtasiye malzemelerini de alıp bu hafta kargoyla göndereceğiz.
Yardım faaliyetlerimiz artarak devam edecek...
Sevgiyle....