29 Kasım 2013 Cuma

BİR ÇOCUK SEVDİM

Biliyorum burası mazeret bildirme yeri değil...Yazılar uzun aralıklarla geliyor, üzgünüm bazen İrem'in hızlı hayatına yetişemiyorum.
Öncelikle mutlu haberi vereyim:
İlk dişimiz 1. yaşımızdan iki gün önce çıktı, yaşımızı karşıladık! ikinci diş de yolda...Böyle tek dişli çok sevimli bir görüntüsü oldu:)
Henüz yürümeye başlamadı hala koltuklarda sıralamakta:) Ama bir müzik sesi duymayagörsün hemen ellerini kaldırıp poposunu sallamaya başlıyor:))))))

Benim için her yazının bir amacı var. Malum blogda ancak köşebaşlarını tutabiliyorum. Velhasıl kelam, bu yazının da amacı İrem kızımın doğum günü...Henüz kutlamadık hastalandığımız için. Kısmetse yarın güzel bir kutlama yapacağız. Nerdeydim nereye geldim ondan bahsedeceğim.
 Not: Bu yazım tamamen doğaçlama...hiç planlamadım bakalım kelimeler bizi nereye götürecek...

Kadın denen varlık erkekten daha uzun bir ömür yaşıyor bu kesin...Hormonlar deyin veya duygular vs. Bence hayattaki rolleri gereği böyle..Zamanla üst üste ekleniyor ve hayat erkeğinkinden daha dolu geçiyor. Niyetim polemik yaratmak değil erkekler belki hiçbir zaman ama kadın hayatında bir defa erkekleri de anlıyor çünkü (feminist değilim ben.)

Çocuk oluyor kadın...Genç kız...Sevgili...Eş...Ama hayat bir gün taakk diye duruveriyor..."ANA" oluyor çünkü kadın...Çocuğunuzun yüzüne bakınca zaman içinde itinayla giydiğiniz bütün o rol gömleklerinizin üstüne yeni bir gömlek değil bir kaftan giyiyorsunuz...Ağır ve güzel bir kaftan....
Öyle kolay değil ana olmak! Yüreğiniz artık sadece kendi çocuğunuz için çarpmıyor....Bam telinde hissediyorsun tınısını: Sen artık dünyadaki tüm çocukların anasısın! Kocaman bir kanadın olsa tüm çocukları alırsın...Evsiz çocuklar olmaz...Hasta çocuklar olmaz...Çocuklar savaşlarda ölmez...O kanadın altında hiçbir çocuk kimsesiz kalmaz...

Ben İrem'e bir doğum günü hediyesi almıyorum. Bizim çocuklarımız şımarma şansına sahip çocuklar...Ve bu ne büyük bir lütuftur bunu ilerde anlayacaklar. Ankara'da gönüllü annelik yapacağım...Bir deneme süresi oluyormuş sonrasında gönüllü anne olarak çocuklara yardımcı oluyorsunuz...Kocaman yüreğim küçücük kanatlarım var keşke daha da fazlasını yapabilsem...

Doğum günün kutlu olsun İrem Kızım...Seninle birlikte dünyasına bir gülüş armağan edeceğimiz tüm kardeşlerinin de doğum günlerini kutlarım!.
BİR ÇOCUK SEVERSİN...DÜNYA DEĞİŞİR!

23 Eylül 2013 Pazartesi

ANKARA'DA SONBAHAR GEZMELERİ

"Her gün bir yerden göçmek ne güzel..."
diyor Mevlana...
Ankara'ya taşınmamızla dördüncü kez evimizi değiştirmiş olduk. Yeni yerler yeni mekanlar tanıyoruz böylece. Kendimizce akıyoruz hayatın içinde
"Bulanmadan...
 Donmadan....."
Burası Eymir Gölü...İlk gezimizi buraya yaptık...Öyle şehrin dışında gibi göründüğüne bakmayın, evimize beş dakika mesafede!!!...Merak ettik acaba etrafını yürüyerek kaç saatte dolaşırız diye...12.30 da başlangıç noktasındaydık. 2 saatte yürünüyormuş:)  Ama biz mama molalarıyla saat tam 16.00 da arabamıza varabildik:))))) Bu uzuuuunn yürüyüşten sonra akşam nasıl yattığımı bilemedim tabi. Bizi tek zorlayan bitmek tükenmek bilmeyen arılardı. Ancak kaçarak kurtulabiliyorsunuz burda arılardan(gerçekten doğal bir ortam!!!!!)

"Ankara'yı çok seveceksin" deyip duruyordu eşim gelmeden önce. Doğrusu başlangıçta  nihayet yeni bir şehirde yaşamaya başlayacak olmanın heyecanı içindeydim. İstanbul'un yarış halinden sıyrılıp daha sakin bir yerde yaşamak ve İstanbul'u özlemek istemiştim hep. Garip belki ama gerçek:)))
Bu aralar "Ankara'ya alıştın mı?" diye soruyorlar.
"Ben buraları yaşamışım" diye cevaplıyorum. İstanbul'un 2000li yıllarının başlarında bir şehir burası...Siteler yeni yeni yapılmaya başlanmış, her binanın, evin, işyerinin kapısında bir güvenlik kabini yok, tek tük evlerde alarm sistemi dışında sitelerde bile güvenlik henüz yok.  İSPARK yok, değnekçi de yok' Kaldırım kenarları serbest:)))  Belli yerler ve saatler dışında trafik akıcı...Ve insanlar yavaş...Ama bu yavaşlık kısmıın İstanbul'un eskisiyle bir ilgisi yok burda Anadolu'ya ait bir sakinlik söz konusu:))))))) Bir de Ankaralılar darılmasın ama berbat araba kullanıyorlar! Kimin hangi şeride nasıl ve ne zaman geçeceği hiç belli değil...O kadar kötü ki, sanki burda ehliyetler gazeteden kuponla dağıtılmış gibi:))))) Yani İstanbul'da da başka yerlerde de trafik canavarları var ama hız tutkunu olmak ve hız yüzünden kazaya sebebiyet vermek bambaşka bir olay. Şehir içinde hızınız satte 60 km bile değilken her an kazaya sebebiyet verebilecek potansiyele sahip olmaksa Ankara'ca bir olay bence!!!

Eşimin işleri yoğun olduğundan öyle her akşam bir yerlere gidemiyoruz. Ama bir akşam "hadi gel karanlıkta Anıtkabir'in fotoğrafını çekelim" dedi. Bize 10 km mesafede...Gittik...İşte Ankara'nın en güzel manzarası:



 Yazılarımın arası uzun oluyor diye şikayetler alıyorum. Bundan sonra daha düzenli yazmaya çalışırım. Erteleyince bir türlü başlayamıyor insan..Geçen gün arkadaşım "oynadığınız oyunları yazabilirsin" demişti.
İrem kız bu aralar "Bas bas paraları Leyla'ya" şarkısında hopluyor:))))) Öylesine söyleyivermiştim bu şarkıyı çok hoşuna gitti. Ayaklarının üzerinde bir süre desteksiz durabiliyor artık. Bu şarkıyı duyunca da el çırpıp hoplayıveriyor:)))))
Eşimin arkadaşlarıyla yaptığımız gezideyse ilk kez bir oyun bahçesinde oynadı. İşte fotoğraflar:



25 Ağustos 2013 Pazar

BÜYÜK TAARUZ


               Yıl 2007.. Haziran ayı..Nikah günü almak için Beşiktaş evlendirme Dairesi'ne geliyoruz.
Müstakbel eşim üniformalı..Hava sıcak....
Kapıdan içeri girerken istediğimiz tarih ve saat uyacak mı diye merak ediyoruz.
Görevli bayan bizi nikah memuruna yönlendiriyor. Teşbihte hata olmaz derler, nikah memuru hanım az önce ayağı kaymış da boya küpüne düşmüş gibi; yüzündeki makyajdan teninin rengini seçmek zor. Ama gileryüzlü...Hafif şehla bakışlarını üzerimizde gezdirdikten sonra arzu ettiğimiz gün ve saati soruyor.
"26 Ağustos" diyoruz.
"Bakalım..,Saat kaç istiyorsunuz?"
"Mümkünse son nikah saati ya da biraz öncesi"
Ajandasını açıyor...Aman Allah'ım tek satır bile boşluk yok...Eşimle birbirimize bakıyoruz. Randevuların kimi kurşun kalemle kimi tükenmez kalemle yazılmış. Belli ki değiştirmek mümkün.
"26 Ağustos bizim için önemli" diyor Hüseyin.
"Hah ben de onu soracaktım. Neden önemli bakalım delikanlı?"
"26 Ağustos Büyük Taaruz'un başlangıcıdır. Bu tarihten sonra ülkenin kaderi değişmiştir. Bu da bizim kişisel tarihimiz."
Gülümsüyor kadın..."Öyleyse..." diyor masasının üzerindeki silgiye uzanırken..."26 Ağustos saat 16.40 sizindir! hayırlı olsun!" Ve o saatte yazan randevuyu silip bizim ismimizi tükenmez kalemle yazıyor.
Böylece eşim kişisel tarihimize gerçek bir mim koymuş oluyor:)))))

Evet, 26 Ağustos bizim evlilik yıldönümümüz...Türk Yıldızları yarın sabah gökyüzüne bizim için kocaman bir kalp çizseydi ne güzel olurdu...Bir gün kızım soracak "anne babam sana nasıl evlenme teklif etti?" diye...Öyle ya madem evlilik yıldönümümüz, bunu da tarihimize ben not düşeyim:

2002...Eşimle tanışalı daha birkaç ay olmuş...Ağzımız kulaklarımızda dolaştığımız dönemler...Ben şiir arşivimi yapmaya başlamışım...Her sabah cep telefonunda yeni bir şiirle uyanıyor. Bir gün gelip bana "Biliyor musun?" dedi. "Biz seninle evleniceğiz."
"Aaaaa?"dedim. "Nerden biliyorsun?"
"Hissediyorum"
"Hmmmm....Ne zaman peki?" diye sordum. İçimden de şiirler fazla kaçtı herhalde diyorum.
"2007'de" dedi...Güldüm...
Evlendik...2007'de ve ben başka bir evlilik teklifi almadım. Gerçekten!!!!...Yalnızca iki yıl öncesinde "Hazır mısın?" diye sordu...Hazırdım:)))))

Bütün bu anların bir şahidi daha var. O hem bu anektodları hatırlar hem de eşime evlilik yıldönümü hediyesi bu nihavend eseri çoook güzel okur...selam olsun:)))
"GÜZEL BİR GÖZ BENİ ATTI
BU DERİN SEVDAYA
BENZİYOR ŞİMDİ BENİM ÖMRÜM
UZUN RÜYAYA...."


22 Ağustos 2013 Perşembe

EZİLDİK BÜZÜLDÜK İKİ DUVARA DİZİLDİK

Ankara'ya yolculuk arifesinde kendimize bir eğlence arıyorduk. Birdenbire "şu kıza bir diş buğdayı yapsaydık gitmeden" deyiverdi annem...
Dişi daha çıkmadı ama olsun! Ne fark eder ki çıkacak nasıl olsa! Hem beyaz beyaz da görünüyor
zaten:)
Eh hadi o zaman...Hazırlıklar başlasın!

Buğdayları geceden ıslatıp haşlıyorsunuz. Biraz şekerle karıştırıp bir buğday aşı yapıyorsunuz. Süslemeler tamamen yaratıcılığınıza kalmış.


Bizim buğday aşımız böyleydi...Süslemede jelibon ve nar kullandık:) 

Buğday şekil itibarıyla dişe benzediği için kullanılmış olsa gerek. Biz kuruttuğumuz buğdaylardan bir de kolye yaptık İrem'e. 

Nazar boncuğunun her iki yanındaki 16'şar buğday tanesi 32 dişi temsil ediyor:) İnci gibi dişleri olsun inşallah kızımın!
Birkaç davetlimiz ve annemin yöresel tatlarından oluşan nefis bir soframız vardı.
Kızım hazırlıklar esnasında bize yardım bile etti...Hatta börekleri İrem pişirdi:)


İşte diş buğdayımızdan kareler




7 Ağustos 2013 Çarşamba

İREM'DEN SEÇMELER

 6. AY...Ayaklarımızı yemeğe başladığımız ilk günler
 6. AY....Düşünüyoruz...Acaba gözler mavi mi olacak yeşil mi?
 7. AY....İlk deniz keyfi (Kabatepe/Eceabat)
 7.AY....Şaşkın bakışlar
 7. AY....Mamayı beklerken
 7. AY....Bayramlıklarımızı erkenden almıştık
 7. AY.....Her akşam kafede oturup temiz hava almadan olmaz
8. AY.....Uğraştık ama ağlamadan denize sokmayı başardık

29 Temmuz 2013 Pazartesi

VİYANA'DA SAĞANAK YAZ

"Ayyy İnşallah hasta olmaz oralarda...."
"Kalın kıyafetlerini de alın!"
"Mamaları tamam mı?"
"Anneeeee...Hergün için beş tane bez alsam yeter mi İrem'e?"

Bizim kız gezmeyi çok sevecek diye konuşuyoruz aramızda..7. ayında ikinci tatiline gidiyor küçük hanım:))
Kendimize tayin öncesi küçük bir mola verdik, Viyana kapılarına dayandık:)))

İlk önce pasaport işlemleri için fotoğrafçının yolunu tuttuk. İremkız biyometrik fotoğraf çektirecek. Fotoğrafçının döner sandalyesine oturttuk küçük hanımı, ben yere çömeldim belinden tuttum. Bizimki şaşkın ama objektiflere alışkın fotoğrafçıdan gözünü ayırmıyor "Aferin kızıma!" demeye kalmadan şak şak şak birbiri ardına çekildi resimler. "Benim için yeterli" dedi fotoğrafçı..10 dakika sonra fotoğrafımızı aldık. Torba yanaklar, küçücük ağız ve gerçekten komik bakışlar...
Emniyette sisteme tarattılar fotoğrafı bayan memur gülmeye başladı. "Bu resmi nasıl yakaladınız allahaşkına sistem %92 biyometrik verdi" dedi:))))

Yurtdışına çıkış işlemleri tamamlandıktan sonra sıra geldi doktorumuzla görüşmeye... Giderken bize prebiyotik verdi. Hava değişimlerinde ishal görülebiliyormuş her gün bir tane içilecekmiş.

En son ve en zor olanıysa valiz hazırlamaktı. İremkız'a kıyafetleri için küçük tekerlekli bir valiz, uçakta da lazım olacağından battaniyeleri için bir torba ve su kapları tülbentleri, maması, yedek kıyafetleri oyuncakları için de bir sırt çantası aldık:))) Kendi valilerimize paylaştırdığımız kavanoz mamalarını, bebek arabasını da sayarsak epey yüklü gittik diyebilirim.

Tatilin ilk günü şortlarımızı sandaletlerimizi giysek de sonraki günler hep yağmur vardı. Hele ikinci günümüzde tam bir "sağanak yaz" yaşadık ki konu başlığımız da bu oldu. İremkız büyüdüğünde ona anlatılacak en renkli Viyana anektodu şöyle:

Ben ilk günün güneşine aldanıp terliklerle çıkmışım. Yağmurluğumu da getirmeyi unutmuşum zaten. "O kadar da çok yağmaz diyorum, sonuçta yaz yağmuru..." Der misin öyle, daha metrodan inmeden yağmura yakalanıyoruz. Ama ne yağmak...Güç bela bir kafeye atıyoruz kendimizi. Bekle bekle bir türlü yağmur dinmez.
"Anne" diyorum "bu böyle olmaz.
"Gel bir yağmurluk bakalım."
İremkızı da alıyoruz yanımıza.... Ağlarsa babası bakamayabilir...Kardeşimle eşim kafede kalıp gezi programını yapadursunlar biz bebek arabasının yağmurluğunu örtüp atıyoruz kendimizi Viyana sokaklarına...
Hikaye böyle başlıyor. Önce biraz dolaşıyoruz belki buluruz bir yer diye ama yokk. Sora sora ilerliyoruz. Bardaktan boşanırcasına yağmak neymiş onu da görüyoruz:))) İremkızınsa keyfi gıcır sokakları seyrederek uykuya dalıyor.

Güç bela bir yağmurluk bir de ayakkabı alıyoruz bana.
"Ayy bir de beğenemiyorsun" diyor annem. "Sırılsıklam olduk zaten!" Haklı...Vaktimizi alışverişle harcamak istemiyoruz. Bir an önce gezmeye başlamalıyız.
"Ohhh tamam hadi artık dönebiliriz" diyoruz.
Dönemiyoruz.
"Benim yol boyunca attığım ekmekleri kuşlar mı yedi anne?"
"Ne ekmeği be?"
"Aklımda tuttuğum yerleri diyorum...Hiçbirini göremiyorum"
"Ben de"
Ee Uzay Çağı'nda gps kullanıyor insanlar...
Eşimi arıyoruz sokak ismini yazıyor google map'e...O bizi buluyor. Biz de bir Türk Pastanesi bulup içeri giriyoruz çünkü İremkız ağlamaya başladı artık, altını kirletmiş. Biz iremkızın altını değiştirip mamasını yedirirken sırılsıklam biri daha giriyor içeri(eşim). Sonra hep beraber bir taksiye binip kafemize dönüyoruz. Yol boyunca söyleniyor eşim.
"Yani" diyor,
"800 m kalmış nasıl kayboluyorsunuz anlamıyorum."
"Kadınları yalnız bırakmayacaksın" diye de ekliyor. Bütün kadınlar da nasibini almış oluyor bu paparadan:)))))))
İremkız da ayakabısının tekini düşürmüş. Böylece pabucunu Viyana'ya atmış oluyoruz. Bundan sonra da bol bol gezsin inşallah!
Bebekle tatil nasıl oluyor diye soran arkadaşlarımız oldu. Efendim notlar şöyle:

Herşeyden önce lojistik destek şart! Sadece anne baba olmuyor. Anneanne candır! Başınız sıkıştığında bebeğinizle oynayabilecek, size havaalanı,restoran,metro istasyonları gibi önemli yerlerde yardımcı olacak bir kardeşiniz de varsa tatil tatil oluyor doğrusu:)))))
Bebek mamalarınızı da mutlaka alın çünkü orada bulduğunuz mamaların tadını beğenmeyebiliyorlar.

Bebeğiniz emeklemeye başlamadan ya da en kötü ihtimalle yürümeye başlamadan tatile çıkmanızı tavsiye ederim. Aksi halde bebek arabasında sıkılacağından sizi zor durumda bırakabilir.
İremkız tam 7 aylık olduğunda emeklemeye başladı. 4 ayak üstünde gitmiyor, asker gibi sürünerek ilerliyor ama oldukça hızlı. Biz tatildeyken emeklemeye daha yeni başlamıştı o yüzden sıkıntı çekmedik.
Tatil planı ve yolculuk biraz meşakkatli ama size güzel hatıralar kalıyor.

Sevgiyle....


Pabucumu Viyana'ya attılar:)))))))))))))))))

30 Mayıs 2013 Perşembe

UYKU SORUNLARINA ÇÖZÜMLER-2

Küçücük bir bebeği uyutmak ne kadar zor olabilir ki? Tahmin edemeyeceğiniz kadar!!!!!!

Ferber Yöntemi'yle ilk tanıştığımızda İrem 5 aylıktı. İlk yazımda bahsetmiştim. İlgilenenler buradan  tekrar okuyabilirler. Çok da zor olmamıştı sanki alıştırması...Yanılmışım tabi. Zamanla iş onu yatağında yatırmaktan çıkıp benim de onunla birlikte yattığım bir hale dönüşüverdi.
İrem o zamanlar uykusu geldiğinde hep sağ kulağını çekerdi. Gerçi şimdi de yapıyor ama artık kendi canını yakmıyor:)))) Bir de emziğini sürekli ağzından çekip alır sonra da bir türlü doğru yeri tutturamadığı için ağlardı:)))) Ferber böyle tavsiye etmiyordu tabi ama ben mecburen yanında yatıp ellerini tutuyordum. Ben ellerini tutuyorum diye benşmle verdşğş mücedelenin sonunda o yordun düşüp uyusa da arkasından ben de uyuyakalıyordum. Ee ses kayıttan sürekli "Dandini dandini dastana"yı söyleyen sesimin ritmine ben de kapılıyordum haliyle... İrem uyusun diye bazen yarım saat yanında yatmam gerekebiliyordu.
Hal böyle olunca bir süre ara verdik Ferber Yöntemi'ne. Ne zaman ki bir ucunu beşiğinin parmaklıklarına bağladığım penye battaniyeden hamağını sallaya sallaya omurlarım ağrımaya başladı, "Yok" dedim. "Bu böyle olmaz". 
İtiraf edeyim Ferber'den önce ayağımda sallamayı da denedim. Ferber her ne kadar  mutlu sonu vadetse de ilk gün gerçekten çok sinirlenebiliyor bebek...Ama İrem ayağımda sallanmaya da direnince kesin kararlı olarak tekrar ve son kez Ferber'e başladık. 
Burada en önemli nokta kararlı olmak. İlk denemede ben yanında kalarak hata etmiştim sakın siz yapmayın. Hele hele yöntemden yarı yolda sakın dönmeyin aksi halde boşuna ağlamış olur bebeğiniz.
İlk yatırışımda İrem'in uykuya dalması 40 dakika sürdü. İlk ağlamasında hiç vakit kaybetmeden yanındaydım. Emziğini verdim. Telkin ettim. Ninni kaydını başa aldım ağlaması kesilince hemen odadan çıktım.( 3 aylıkken Dandini Dandini Dastanayı en sakin ses tonumla söylerken cep telefonuma kaydetmiştim. 4 küsür dakika...Hala onu kullanıyoruz)
Derken ikinci ağlama geldi 1 dk. bekledim, yanına gittim. Ağladığında yanına gitme süremi yavaş yavaş arttırdım. 3dk. 5dk. 7 dk. şeklinde. 7 dk.dan fazla kapının dışında beklememe gerek kalmadı. Ama sakinleştirmek biraz zaman aldı tabi. Ağlaması durmadan odayı terketmemelisiniz. Ve çok gerekli değilse kucağınıza da almamalısınız sonra daha çok ağlayabiliyor. Derken 35 dakikanın sonunda uyudu.
İkinci uykusunda uykuya dalma süresi 15-20 dakikaya düştü ve ağlamaların şiddeti azaldı.
3. uykuda ise 5 dakikada uykuya daldı ve mızırdanmanın dışında hiç ağlamadı.
Şimdi ise uykusunun geldiğini anladığımda (ki İrem saatinde düzenli uyuyan bir bebek. Bu düzeni oturtabilirseniz  Ferber'e geçince işinizi kolaylaştırır) yatağına koyuyorum, o bir süre oynuyor şarkı söylüyor tepiniyor sonra da uykuya dalıyor.
Uyumak için artık bana ihtiyacı yok. Bu ilk bağımsızlığı...Aferin sana benim güzel kızım....

BUGÜN YEMEKTE NE VAR

Yemek yemek ve değişik tarifler hazırlamak günümüzün önemli bir kısmını oluşturuyor. 
Geçtiğimiz günlerde internette bebek yemekleri için tarif ararken www.bebekyemeklerim.com  sitesine rastladım. "kuru meyveli buğday maması" tarifi kahvaltı için değişik bir alternatif olabilir diye düşündüm,kolları sıvadım.

Misafirim olduğu zamanlar veya hasta isem kavanoz mamalara ben de başvuruyorum mecburen. Organik üretimden bile olsa içinde şeker olan şeylerin bebeklere sık sık yedirilmesini doğru bulmuyorum. Meyvenin pirinç unu ve şeker katılarak püre haline getirilmişini değil de cam rendede rendelenmiş veya çatalla ezilmiş, içine hiçbir şey katılmamış doğal halini tercih ediyorum örneğin.

Kahvaltıya ilk geçişte İrem'e bir süre cicibebe yedirdim. Hala da 3-4 günde bir cicibebeli kahvaltı hazırlıyorum. Yalnız cicibebeyi de evde yapmaya karar verdim. Tam buğday unu ve pekmez kullanarak pişireceğim. Bu tarifi resimli olarak paylaşmak istiyorum ayrı bir yazı hazırlayacağım.

Gelelim kuru meyveli buğday mamasının tarifine;

Malzemeler:
1 çay bardağı aşurelik buğday
1,5 çay bardağı doğranmış kuru meyve(ben gün kurusu kayısı ve kuru üzüm kullandım)
4 su bardağı su
 Buğdayı bir gece önceden 1 su bardağı su ile 15 dk. kaynatın. Ardından 1 su bardağı soğuk su ilave ederek bir gece bekletin. Ertesi gün 2 su bardağı suyu buğdayınıza ilave ederek 1 saat pişirin. Son 20 dakikada yıkanmış ve su içinde bekletilmiş kuru meyvelerinizi buğdayınıza ekleyin. Hazırlanan mamayı blenderla iyice ezin. İsterseniz pekmez de katabilirsiniz. Ben katmadım kuru üzüm kullandığım için yeterince tatlı oldu.

Bu tariften 4 porsiyondan fazla çıkıyor ben kavanozlara koyup buzdolabında sakladım. Siz isterseniz miktarı biraz daha azaltarak yapabilirsiniz. İrem'e yedirirken formül süt veya keçi sütü katarak kıvamını biraz açıyorum.

Kahvaltıda hep aynı şeyleri yemekten bıkmasın diye bazen meyveli muhallebi de hazırlıyorum. Genellikle elma veya armut rendesi kullanıyorum. Nohut kadar tereyeğında meyve rendesini bir miktar pişiriyorum ve muhallebisine katıyorum. 6. ayı geçtikten sonra biz muhallebilerimizi mamayla değil, yarı yarıya sulandırılmış keçi sütüyle hazırlıyoruz.

İrem bir de tarhana çorbasını çok seviyor. Yoğurt yedirmeyi başaramadığımız için öğleden sonraki uykusundan sonra hep tarhana çorbası pişiriyorum. Bizim tarhanamız köyden geliyor el yapımı:))) Çanakkale'de kahvaltıda bile yiyorlar tarhana çorbasını. Köye gidince biz de yiyoruz ama evde pek pişirmiyorduk artık İrem için her gün pişiyor.

Sebze çorbası zaten vazgeçilmezimiz. Tarhana kadar olmasa da "Bahar Çorbası" nı da severek içiyoruz. Taze bezelye(50gr) bir küçük patates ve bir küçük havuç kullanarak hazırlıyorum. Sebzeleri doğrayıp üzerlerini örtecek kadar suda haşlıyor ve blenderdan geçiriyorum. 2 tatlı kaşığı zeytinyağını da çiğden katıyorum. Bu tariften koyu kıvamlı 2 porsiyon çorba çıkıyor.

Şimdilik bizden bu kadar...Araştırmalar ve tarifler devam edecek......
 

26 Mayıs 2013 Pazar

1 DAKİKA BOŞ VAKİT YOK!!!!!!!

Yakında "İstanbul'a Veda Partisi" düzenleyeceğiz. Henüz detaylarını düşünemedim. Bu fikir bugün Caddebostan sahilde gezerken birdenbire ortaya çıktı. Laf aramızda tayin oluyoruz diye bir dakikamızı bile boş geçirmek gelmiyor içimizden:)))

Redbull Uçuş Günü etkinliğini seyretmeye gittik. Sabah uyanamayınca geç kaldık asıl gösteriyi kaçırdık ama güzel havanın tadını çıkardık. Yine ayaklarım şişti. Bileklerimdeki bu sızıdan keyif almaya başladım aslında. Güzel bir günün tadı ancak böyle çıkar!!!!!!

İrem kız bile eve girmek istemiyor...Arabada sıkış tepiş üstünü değiştirmeye, yolda, restoranda, hatta sahilde çimlerin üzerinde yemek yemeye, biz uzuun yürüyüşler yaparken bebek arabasında veya kangruda uyumaya alıştı. Odasına uyutmaya götürünce ağlıyor epey uzun sürüyor uykuya dalması. Ben de pes etmek üzereyim onu sallamaktan. Yarından tezi yok Ferber bizi bekler diyorum ama bakalım:)))

Sahil gezisinin ardından Fenerbahçe Orduevi'nde birşeyler atıştırıp dönüş yoluna koyulduk. Misafirlerimiz gelecekti. Allahtan yabancı değiller, benim neredeyse 20 yıllık arkadaşım. Yoksa çok ayıp olurdu çünkü içeri beraber girdik:))) Vallahi biz çocuktan önce böyle geç kalmıyorduk hiçbir yere şimdiyse buluşma vaktine +1 saat eklemek gerekiyor.

İrem kız'ın bugünkü misafirleri Mine Ablası ve Serbay Abisiydi. Henüz çocuk sahibi olmamış arkadaşlarımız için "Teyze" "Amca" tabirlerini kullanmıyoruz, çocuk sahibi olunca bu tamlamalara terfi edecekler bugün öyle karar verdik:))) Serbay Abisi kızıma bir isim taktı "Balköpüğü". Çok hoşuma gitti, İrem kıza da çok yakıştı bence.

Bugün bütün bu güzellikler olurken perde arkasında deli gibi çalışan bir kadın vardı. Ben!!! Bir yandan çocuğun kıyafetlerini ütülüyorum, bir yandan günlük menüsünü planlayıp hazırlıyorum. Altını değiştirip bakımını yapıyorum. Bir yandan etraftaki dağınıklığı toparlamaya çalışıyorum. Bir oraya bir buraya koştururken kendim de giyinip saçımı toplamayı başarabiliyorum. Misafirlerimiz gittikten sonraysa çocuğu yedirip yıkıyorum ve uyusun diye mücadele veriyorum. Mücadele diyorum çünkü yapacak  dünya kadar işimiz olduğu zamanlarda bu çocuklar neden huysuzluk yapıyor işte onu anlayamıyorum:))) Yemek yapıyorum, çamaşırları yıkayıp asıyorum sonra bir bakıyorum tam 4 saat geçmiş ve gece olmuş...Aslında bir kaptırsam ütüyü de bitiririm ben ama kendime dur diyorum.
Geçenlerde annemle alışveriş yaparken "Kızım sen hızlanmışşın" dedi,
"Öyle mi, nerden anladın?"
"Kabinde kalma süren kısalmış" :))) Demek farkında olmadan kabinde kıyafet denerken bile bir çırpıda soyunup giyiniyormuşum :)))

Velhasıl kelam, anne olmak sadece sabırlı olmayı değil, aynı zamanda hızlı ve pratik olmayı da gerektiriyor. Ama bu  özelliklere sahip değilseniz sorun değil. Hepi topu bir iki ay zorlanırsınız. Zira bu kadının anneliğe evrilmesidir ki, zordur ama çok güzeldir...
Mutlu kalın!!!!




24 Mayıs 2013 Cuma

AH İSTANBUL..

İstanbul son günlerde çok rüzgarlı...İrem kızımı dışarı çıkarmadım 4 gündür evdeyiz. Nihayet yarın dedeme gidiyoruz...
Babamız bugün lodostan etkilenmiş başı ağrıdığı için erkenden uyudu. İrem de babasının kızı ya hemen onun arkasına yattı. Ben yalnız kaldım...Kendime bir mola çaldım, ne zamandır özlemişim. Bazen yalnız kalmaya da ihtiyaç duyuyor insan.
Bu akşam yalnız kalınca düşündüm. Ben ilk yazımı ne zaman yazmıştım diye..Bir Anneler Günü öncesiydi. Ortaokula gidiyordum(şimdinin 8. sınıfına denk geliyor olmalı). "Sana" markası "Yılın Annesi" yarışması düzenlemişti. Hala yapıyorlar mı bilmem. Benim gibi bir çocuğun mutlaka bu yarışmaya katılması gerekirdi. Neden mi? Annesi kendisine hamileyken bir üniversite öğrencisi olan bendeniz hala aile eşrafında "Biz seni elinde kitaplarınla doğarsın diye bekliyorduk" şeklinde anılırım:)))) Çok okurdum çok yazardım. Uzun bir ara vermiş olsam da en güzel zamanlarımı aktif olarak yazdığım zamanlar yaşadım. Eeee Balık burcuymuşum, hayat enerjim burda:))))) Neyse gelelim "Yılın Annnesi" yarışmasına, kazanamadım tabi ilk denemede olmaz böyle şeyler. Ama katılım için bir teşekkür belgesi göndermişlerdi ilerde çocuğuma gösteririm diye saklamıştım. "ilerde"ler ne çabuk ilerliyorlar değil mi...
Beni yakından  tanıyanlar bilirler "yazma ihtiyacı"mı...Bu blogu da aslında bu yüzden açtım. Önceleri ortaokul bitiminde okul değiştirip ayrılan arkadaşımla mektuplaşırdık. Düğünündeki en eski arkadaşı bendim tabi yıllar sonra. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı" misali mektuplar aşkına o da benim düğünümde gelin arabasını şöförüydü. Adettendir gelin arabası görünce yolda herkes şöyle bir bakar, bizim arabaya bir bakan bir daha bakardı " Aaaa şoför bayan" diye..:))))

Sonra eşime şiirler yazmaya başladım. O kadar çok yazdım o kadar çok yazdım ki bir arkadaşım şiir kitabı bastıralım diye Taksim'de bir yayınevine götürmek istedi beni. Gazeteden mi ne bulmuştuk adresini şimdi hatırlayamıyorum. En son adresi ücra köşelerde aradığımızı farkedip dönmüştük:)))))) 
Evlilikte 6. yılımızı doldurmak üzereyiz lakin 11 koca yılı birlikte devirdik, şiirler aşkına!!!!!
Şimdi de İrem kızıma yazıyorum. Onun yeri benden ötede...Muhtemelen o beni, benim annemi anladığım gibi "anne olunca" anlayacak...Sorumluluk alınca değil, o teşbihlere sığmayan duyguyu tadınca anlayacak!!!! Bunları o zaman okur. Şimdilik kendim için yazıyorum bu blogu, ilerde onun için yazmış olacağım.
Biz yeni bir hayata yelken açıyoruz. Bu günler biraz heyecan biraz vakit doldurmayla geçiyor. "Asker eşi olmak istediğine emin misin" demişti babam." Eminim baba"  Bak hala eminim:))) Zor mu? Sonuna kadaaaaaarrrrr!!!!!Afganistan'da 6 ay geçirmişim( Yok yok ben değil, ruhum) Beni hiiiiççç yalnız bırakmayan gerçek dostlarım oldu bu süreçte. Ailelerimiz her zaman yanımızda onlar ayrııı ama bir teşekkürü borç bildiğim insanlar var. Neredeyse her hafta cuma günleri ben yalnız kalmayayım diye bize kalmaya gelen kankim Bihter'e, aramızda hiçbir akrabalık bağı olmadan "kuziiii" deyip gerçekten kuzen kadar yakın olmuş olan Türkan ve Orçun Soyak çiftine, (Hicaz Makamı aşkına!!!! ) Aynı tozu yuttuğu için benim bir ihtiyacım olduğunda illa ki halleden Nesimi Kaplan'a (Eşim Afganistan'da çadırda kalırken "Bana nasıl olup da ulaşabiliyorsun hayret ediyorum"demişti.) Bir de, bir "devre" bu kadar mı candan olur dediğim Erhan Anbarcı'ya (ki beni her hafta bir ihtiyacın var mıdiye arardı) çok teşekkür ediyorum.

Ben İstanbul'da doğdum,İstanbul'da büyüdüm.Boğaz'dan başka deniz bilmem, hele denizsiz hiç duramam.Dur bir vapura binelim diyorum eşime Ankara'ya gitmeden,
sanki gelemezmişiz gibi İstabul'a...
Eminönü!ne gidelim diyorum.Mısır Çarşısı'na...
Kızım Üsküdar'da doğdu. Mimar Sinan'ın büyük aşkı Mihrimah Sultan Cami yakınlarında, büyük aşklar aşkına!!!!!
"İstanbul İstanbul olalı" çok yaşanmışlıklar gördü. Bizim yaşanmışlığımız bize İrem kızımızı getirdi. Şimdi İstikamet Ankara...Vatanın kalbi...
Seni çok özleyeceğiz zistanbul...
Uğurlar ola.....

22 Mayıs 2013 Çarşamba

EVDE ARKADAŞIM VAAARR

İrem kız evde ilk kez bir misafir ağırladı...

Haftasonu için eşimin kuzeni ve minik kızları Defne bize geldiler Silivri'den. Defne İrem'den yaklaşık bir buçuk ay büyük. O da İrem gibi sakin bir bebek hatta o kadar sakin ki bırakıyorsun yatağına kendi kendine uyuyor:)))) İrem de Ferber Yöntemi'yle buna alışmıştı ama bu aralar emziğini ağzından alıp oynamaktan ya da uykusu gelince sık sık yaptığı bir hareket olan kulak çekmekten bir türlü dalamıyor sonunda basıyor yaygarayı...Ellerini tutup yanında kalsam da uykuya dalması çok uzun sürüyor çünkü ellerinin tutulmasından hiç hoşlanmıyor. Açıkçası ellerini tutup yanında yarım saat yatmak benim de işime gelmiyor!!!!Ben bunu öğretmeye çalışmıyorum ki İrem kıza kendi kendine uyumayı öğretmeye çalışıyorum. Onun için şimdilik buna ara verdik. 

Gelelim haftasonumuza...Tam anlamıyla gezmekten yorgun düştüğümüz bir haftasonu oldu, çocuklar da aynı şekilde yorgun düştüler tabi. Biz büyükler gezelim tozalım yiyelim içelim dedik, çocukları da yanımıza kattık tabanlarımız patlayana kadar gezdik.
Kuzenler Silivri'den otobüsle geldikleri için Defne İrem kızın bebek arabasını kullandı. İrem kız da bu bahaneyle koca haftasonunu kanguruda annesinin koynunda geçirdi:))) Evde her türlü bebek eşyası olduğu için Defne Hanım hiç yabancılık çekmedi. Oyun halısı bile kendisininkinin aynısıydı. İki kafadar birlikte eğlendiler:)))

Defne maşallah çok güzel yemek yiyen bir bebek...Annesine buradaki başarısından ve yemek yedirme hızından!!!! dolayı hakkını teslim etmek lazım:))) Doktoru "Az kilo almış böyle olmaz" deyince Sevilay kolları sıvamış Defne'ye yemek yedirmek için ne yapabilirim diye...Gündüz biberonu kesmişler. Defne sadece akşamları biberon alıyor. Onlar gece beslenmesi için hala iki kere kalkıyorlar biz bir aya yakındır gece kalkmıyoruz. İrem!in kilosu güzel 6. ayında 6600 gr ve 63 cm. (Hatta çok iyi çünkü 2360 gr 46 cm doğmuştu bunu her fırsatta dile getiriyorum) Gece beslenmesini kendiliğinden kesti İrem ben gece 11-12 gibi uykusunda veriyordum ama bir süre sonra yemez oldu. Akşam 21.00 de son öğünümüzü alıp sabah 07.00 'de uyanıyoruz biz. Duruma göre daha erken yemişse 23.00 gibi verdiğim oluyor tabi bazen. İrem de Defne'ye bakarak daha fazla yemeye başladı. Bakalım bir sonraki ay kilomuz nasıl olacak...
Sonunda İnternetten sipariş verip de stoklar tikendiği için iptal olan mama sandalyemizi e.bebekte bulup hemen aldık. Son üründü İremkızın şansına daha da ucuza aldık,oldukça ekonomik bir alışveriş oldu. Resimde görülen "Chicco ı sit".. İkea'dan aldığımız mama sandalyesi minderiyle birlikte.




İrem Kızın Defne'den öğrendiği birşey daha oldu o da ellerinden tutup 1..2..3 diye sayıp hoop ayağa kalkmak:))) Başlangıçta basmıyor olsa da artık 3 deyince dimdik basar oldu İrem kız.(Teşekkürler Sevilay)
Güzel bir haftasonuydu.

14 Mayıs 2013 Salı

ANNELER GÜNÜ

30 yıllık hayatımın özeti şu ki, ne yaparsam yapayım; neyi başarırsam.neyi kazanırsam.neye ulaşırsam ulaşayım hep yarımmışım, anne olunca tamamlanmışım.
Benim ilk anneler günümdü. Heyecanlıydım. 6 aylık çocuk bana "Anneciğim seni çok seviyorum" diyecek değil ya, desin istedim valla:) Bir demet kırmızı gül  kahvaltı masasına geldi,büyüyene kadar bu organizasyon babaya emanet:) Sonrasında aldıkları hediye ise beni gerçekten şaşırttı. Doğumdan önce NiveaBaby çanta almıştık. Evet güzeldi. İçeriğindeki bebek bakım ürünlerini de kullanmıştık ama çantasına sığmak zorlaşmaya başlamıştı artık. Biberonlar ve iki minik termos çantanın büyük kısmını dolduruyor. Ben de kendim için ayrı çanta kullanmadığımdan cüzdanımı da koyuyorum içine.  E yaz geldi,güneş gözlüğüm de muhteviyata dahil olunca ben isyan etmiştim. Eşimle Kraft marka bir çanta beğenmiştik alsak mı almasak mı kararsız kalmıştık.
 Bebek ürünlerine harcanan para hesap ettiğinizden fazla oluyor çünkü genellikle. Anneler gününde bir de baktım İremkız annesine çanta almış:) İroniye dikkatinizi çekerim, annnesine kendi eşyalarını rahat koyabilsin diye çanta hediye eden bir kızım var benim(babasının kızı) :)))))))

Şimdi de sıra anneler gününün en güzel fotoğrafında

 ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN ANNECİĞİM... .:))))))))

7 Mayıs 2013 Salı

UYKU SORUNLARINA ÇÖZÜMLER


İrem 3,5 ay meme emdi ve bu süre boyunca da hep emerken uyudu. Memeyi bıraktıktan sonra-bu ayrı bir yazı konusu-onu uyutmak için sallamak gerekti. Başlarda kucağımda sallıyordum kısa sürede uykuya dalabiliyordu ya da wrap slingin içinde ben evdeki ufak tefek işleri yaparken uyuyakalıyordu. Ama tabi bebekler büyüyor ve ağırlaşıyorlar onları her zaman kucağımızda uyutamayız. Ne zamandır uyku eğitimi izerine araştırmalar yapıyordum. Tracy Hogg yatır-kaldır yönteminş denemek istedim fakat defalarca okumama rağmen bana yorucu geldi açıkçası yatır kaldır belki 20 belki 60 kez yapabiliyormuşsunuz kitapta yazdığına göre (Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler). Ben bunu denemeyi  hep erteledim. Uzun bir süre slingde uyumaya devam ettik. Fakat 5 aylıkken yaptığımız Uludağ tatilinden dönüşte işler karıştı. Dedeyle babaanne onu battaniyede sallayınca bizim küçük hanımda uyku sorunları başladı.
Ben artıkbu soruna bir son vermem gerektiğini düşünerek yöntemleri araştırmaya koyuldum. Ferber Yöntemi'ni keşfettim.
Ferber Yöntemi,  uyku problemleri olan bebeklerin sorunlarını çözmek amacıyla Dr. Richard Ferber tarafından geliştirilmiş bir bebek uyku eğitimi modelidir. Bebeğinin tek uyumasını isteyen annelerin daha çok başvurduğu bir yöntem olmakla beraber, bazı annelerce çok kabul görürken bazı annelerin reddettiği bir yöntemdir. Bu yöntemi uygulamak için bebeğin 4-6 aylık süreci doldurmuş olması gerekir.
Biz yönteme İrem kız 6. ayını doldurmak üzereyken başladık. Yöntemin uygulanışı bebğin uykuya hazırlanması için bir rutin oluşturmakla başlıyor. Biz her zaman gece lambamızı yakar,pijamalarımızı giyer,kitap okur ve ninni söylerdik zaten buna bir ilave yapmam gerekmedi. Uykudan önce banyo yaptırmanın veya bebek masajı yapmanın da işe yaradığını okumuştum. Ben İrem'i her gün yıkamıyorum ama yıkadığım zaman uyku öncesi olmasına dikkkat ediyorum. Biz uygulamaya gündüz uykusunda başladık. Gece uykusundan önceki son uykumuzdu. Ninnimizi söyledim emziğini verdim ve İremkız'ı beşiğine yatıdım,öptüm,iyi uykular diledim. Kapısını biraz çekip içeriye gittim. Bir süre ses gelmedi kendi kendine beşikte oynadı.Ağlamaya başlayınca önce 1 dakika sonra yanına gittim emziğini düşürmüştü verdim başını okşadım susunca tekrar çıktım. Tekrar ağlamaya başladı, bu sefer 3 dakika bekledim. Yanına gittiğimde sakinleşmesi zaman aldı belki 15-20 dakika sürmüştür. Bu noktada kucağa almamak gerekiyormuş ama ben aldım.Tekrar ağlamaya başladığında bu sefer 5 dakika bekleyip gittim.Yanına gittiğimde "Meak etme kızım sadece uyuyacağız bunun senin için zor olduğunu biliyorum ben yanındayım" dedim. 40 dakikanın sonunda uyumayı başarmıştı:))))
Sıra gece uykusuna geldiğinde bu sefer pijamalarımızı giydik,masalımızı okuduk,ninnimizi söyledik ve beşiğimize yattık. Bu kez 25 dakika sonra uymuştu.
Mizacı gereği sakin olan bebeklere kendi kendine uyumayı daha kolay öğretiyorsunuz. İrem böyle bir bebek olduğu için biz 3. güne kalmadan uyumayı öğrendik ama yöntem 3 gün ila 5 gün arasında kesinlikle işe yarıyormuş. Şunu belirtmekte fayda var her anne çocuğuna en uygun yöntemi kendi bulmalıdır. Ferber Yöntemi bir vicdansızlık örneği değildir.Bizler bebeklerimizi odalarına bırakıp ağlata ağlata uyutmuyoruz. Onlara kendilerini sakinleştirebilmelerini öğretiyor ve birilerine ihtiyaç duymadan kendi kendilerine uyuyabilme yetisini kazandırıyoruz. Herkesin doğrusu kendine bu benim doğrumdu ve ben kızıma bunu öğretmiş olmaktan dolayı son derece mutluyum. Onu uyutmaya ç
alışmak için tüm enerjimi tüketmediğimden daha da verimli bir anne oldum:))))





Bu fotoğraf uykudan önce. İrem wrapsling'de böyle gezerek uyurdu çoğu zaman:)))
Bu da arabaya binince hiç sektirmeden uyuyan İremkız:)))

3 Mayıs 2013 Cuma

İREM'İN EK GIDA DENEMELERİ

Pazar kahvaltısına misafirlerimiz vardı: Eşimin işyerinden arkadaşı,eşi ve İrem'den 9 gün büyük kızları İlkin.
O gün İrem kız'in kahvaltı denemelerinde ikinci günüydü. İlkin cicibebe yiyormuş. Ben evde bebek ekmeği yapmıştım tam buğday unundan, aceleden bulamayınca eşim gidip cicibebe aldı çocuklara. İrem çok sevdi. 3 tane cicibebe,2 çay kaşığı tuzsuz peynir,1 çay kaşığı tereyağı.1 çay kaşığı dut pekmezi karışımını mamayla ıslattım afiyetle hepsini yedi. Uyumadan önce de 90 cc mamasını içti:)

Dizlerime ince bir yastık koyup salladım (şimdilik böyle uyutuyorum) uyudu miniğim.
Annesi epey mücadele verdikten sonra İlkin'i de uyuttu. İlkin bu davranışından anlaşılacağı üzere İrem'e göre oldukça hareketli bir bebek:) Sallanan beşikte yatsın diye İrem'i odasına aldım. Kızım ilk kez odasında yatmış oldu.
Galiba artık büyüdü İrem kız, gündüz uykuları daha uzun(uyanık kaldığı süreler de tabi) Tam 2,5 saat mışıl mışıl uyudu. Odasında yatmayı da sevdi. İrem'in bu uzun uykusuna rağmen İlkin 15 dakika ancak uyudu. Sonradan da çok mücadele ettiler ama kesinlikle uyumadı yaramaz:)
Öğle yemeğinde onlara ıspanak,patates,havuç ve irmik karışımından çorba yaptım. Ispanağı biraz fazla kaçırınca sevmediler. Ama ben içine 2 tane cicibebe atıp İrem'e yarısını yedirebildim. Selin (İlkin'in annesi) şaşkınlık içinde beni seyretti:)

Çocukların da kişilikleri var ve birbirlerinden farklılar işte! Benim kızım sakin ve uyumludur. Bugüne kadar ek gıdada yoğurt dışında hiçbirşeye hayır demedi. 3,5 aylık olana kadar hem meme emdi hem mama yedi. Biberon-meme karmaşası hiç yaşamadı. İnşallah bundan sonra da böyle gider.


ilk tatil


irem kiz 5 aylikken toplar minik valizini,Çanakkale'ye yola koyulur dedeyle babaanneyi gormeye...hikaye de boylece baslar...

Bütün   bildiklerinizi unutun derim şayet yanınızda küçük bir bebekle tatile cikiyorsaniz . Hiç tahmin etmeyeceginiz aliskanliklarla eve donmeniz mümkün:)
10 gunluk iznimizde once köye gittik,büyük dedeyle büyük babaanne minik kizimizi  ilk kez göreceklerdi. Oradan da dedeyle babaanneyi alıp Uludağ'a kayak yapmaya gidecektik. Malum anne baba olunca sosyal aktivitelerden bir süre mahrum kaliyorsunuz.
Köyde hersey sütliman olsa da Uludağ'da biraz zorlandik. Kızım annesinin kaymaya gideceğini anladi herhalde her sabah kahvaltidan sonra mizildanirken biraktik onu odada :((Tabi cimcime bunun faturasını kesti bize. Nasil mı? Uyumayinca dedeyle babaanne onu battaniyede sallamışlar alt tarafi 4 gun kaldık otelde ama 3 günde alışkanlık gelistiriyor bebekler aklınızda olsun:) Eve gelince ilk isimiz bu sorunu çözmek oldu biraz agladik sizlandik ama tekrar eskiye döndük. Benim tavsiyem istenmeyen bir davranışı hic vakit kaybetmeden duzeltmek. Sonuçta bebekler birsey bilmiyor onlara herseyi bizler öğretiyoruz.

Nisan ayında kayak yapmak da bizim şansımız oldu. Askeri tesiste kaldık kamp döneminin son haftasıydı. Benim pek umudum yoktu kar yağacağına dair daha çok değişiklik olsun diye gidiyordum.Ama eşimin sonsuz inancı ve 1 ay öncesinden her gün düzenli olarak meteorolojinin internet sitesini takibi bizi mutlu sona ulaştırdı diyeyim:) Kayak yapmak gerçekten çok zevkli...Profesyonel değiliz elbette ama 1500 kişilik tesiste son kalanlar biz olunca koca pist bize kaldı ve acemiliğimizi attık üzerimizden...Geröekten güzel bir tatildi. İşini gücünü bırakıp bizimle gelen ve İrem'le ilgilenen dede ve babaanneye de ayrıca teşekkürler.

İrem'i hava soğuk diye dışarı çıkarmadık ne de olsa 5 aylık daha kardan anlamaz hasta olmasın dedik.Bir tek kampın son günü dönerken bu resmimiz var:)))


2 Nisan 2013 Salı

Başlangıç

İrem kızım 15.11.2012 tarihinde aramıza katıldı. İyi ki de geldi. Anne olunca insanın duyguları sahiden değişiyor derlerdi de inanmazdım sanki ben bir anda dünyadaki bütün çocukların annesi oluverdim bir merhamat bir şevkat geliverdi ki içime tarifi yok

İrem kızımı büyütürken yeniden çocuk olacağım,yeniden en sevdiğim oyunları oynayacağım,yeniden okullara gideceğim  ve daha neler neler...Çok heyecanlıyım...Yalnız ilk bir-iki yıl galiba o beni büyütecek önce benden yeni bir ben yaratacak bana anne olmayı öğretecek. Benim öğrenme sürecim de işte adım adım burada yer alacak dilimin döndüğünce...

Hamileliğimin son ayından bir kare:)))



İremkız aramızda:)))

İremkız'ın ilk günü...Babasıyla:)))