29 Eylül 2014 Pazartesi

EYLÜL BİTMEDEN

Daha dün üniversiteden bir arkadaşım izimi buldu, Google+ da görmüş beni... Heeey teknoloji seviyorum seni! Hep de kötü değil ya sanal alem canımmm...!!! Nikahına gitmiştik en son orda görmüştüm..."6,5 yıl oldu" dedi iyi mi?!!! Neyse bu kısmını atlayalım:) Onun da 18 aylık bir kızı var, telefonda çocukların dilinden konuştuk.! İşin en güzel yanı bu...Çocuk olunca birden eski arkadaşlarınla kavuşuveriyorsun: Ortaokul arkadaşımla da beş yılın ardından İrem kız doğunca görüşmüştük!
Ben bu yazıda tam olarak ne yazsam bilemedim. İçimden taşan yazma isteğine engel olamadığım için de açtım blog sayfamı yazmaya koyuldum. Çok hoş geri dönüşler de almıyorum değil hani! Akıcı yazıyormuşum, arkasından ne gelecek diye bekliyorlarmış vs. Benim blogum gördüğünüz üzere İrem kızdan farklı şeyler de içerebiliyor. Ama sonunda yine ona bağlayacağım, merak etmeyin:)
Bilmeyenler için kısa bir hatırlatma: Ben eşimle tango dersinde tanıştım...12 yıl olmuş...Yalnız ben 19-20 yaş civarı bir yerde kalmışım, nasıl oluyorsa! Online blog yazmak diye bir tabir duydunuz mu bilmiyorum ama şu an arka fonumda "Nasıl geçti habersiz..." çalıyor, şaka değil:)

Devrelerimizden (biz böyle deriz aynı dönem mezunlara) birinin tayini Ankara'ya çıkmış...Henüz görüşemedik amaaa gelişi bile beni "genç"leştirdi valla....
Anılaaaarrr anılar!

Bizim üniversite Göztepe Kampüsü'ndeydi...Tango dersleri Yeşilköy'de...Yahu insaf! 12 yıl önce de trafik vardı İstanbul'da ama demek ki gençlikte herşey daha kolaydı.. 20li yaşlarımın en şen şakrak günleri bizi tangoya götüren serviste geçmiştir,kesin! Bir keresinde arkadaşımla servisi kaçırmak üzere olduğumuzu fark etmiştik, Beşiktaş'tan kalkıyordu servis, biz Barbaros Bulvarı'nda trafikteydik..."İnelim" dedik...Bulvar'dan sahil yoluna bir koşuşumuz vardı ki yıllar değil, on yıllar geçse unutamam:)Kkahkahalar atarak koşuyorduk, hem kendimize hem de durduramadığımız heyacanımıza gülüyorduk...Gerçekten güzel günlerdi:)

Bir keresinde de bir yemek düzenlemiştik üniversitede...Kendi aramızda şarkılar söyleyip eğlenirken sıra "Gemilerde Talim Var"a geldi...Gemiler de mi? Yok canımmmm...Bizim için gayet doğaldı sanki "Hangarlarda talim var" demek öylece soyleyivermiştik. Ne gülmüşlerdi!

Bizim İrem kız Üsküdar doğumlu...Üsküdar önemli bir semttir: Mihrimah Sultan Cami oradadır. Mimar Sinan'ın Kanuni'nin kızı Mihrimah'a olan aşkı malumunuz...Şimdi İrem kızı görenler diyorlar ki "Aaaaa aynı babası!" "Valla sana hiç benzemiyor alınma sakın!" Alınır mıyım, mutlu oluyorum:)
Biz eşimle evlilik tarihimiz dahil mihenk taşlarını özenle seçeriz. "Büyük Taarruz" başlıklı yazımı okuyanlar da hatırlayacaklardır.
Hamileyken bir gün içimden geldi "kızımız sana benzer inşallah" dedim...
"Niye canıımmm ikimize de benzesin" dedi eşim.
"Sana benzesin içimden geldi bakalım nası bir şey olacak" dedim.
Şimdi bunun üstine Mimar Sinan'la rolleri biraz değişmiş olduk tabi...Çağlar da değişiyor malummmm taaa Osmanlı'nın Yükselme Dönemi:))))... Kıskananlar için söyleyeyim de ben istedim oldu:)

Sonbahar en çok yazı yazdığım aydır aslında...Ve fakat İrem kızla ilgilenirken bu kadarcık yapabildim :) Eylül bitmeden bir yazı daha yetiştirdim. Sevindim.

Bu aralar "Babanın  adı ne?" diye soruyoruz
"Husseyiin" diyor.
"Annenin adı ne?"
"Nayaaaannnn"
"Senin adın ne?"
"Bebeeekkkk....İyeeeeemmmm" diyor.

İremce "hoççakalın"!

15 Eylül 2014 Pazartesi

YAZI TURA

Merhaba!
Bugün doğum hikayemi yazmak istiyorum. 
İşte İrem kızın ilk ağızdan hikayesi...

Bir sabah işyerinde oturuyoruz. Kızlarla sohbet ederken konu hamilelikten çocuktan açıldı. Böyle olunca, "Ben de bir test yaptırmalıyım galiba" deyiverdim.Bir anda ortalık karıştı:Kızlar tutturdular "hadi hadi" diye ne yapacağımı şaşırdım. "Peki" dedim "Yazı tura atalım. Siz kazanırsanız giderim bugün." Attık!!! artık yazı mı geldi tura mı hatırlamıyorum ama onlar kazandı. Beni resmen kovaladılar işyerinden, doğru hastaneye...Sonuçlar öğleden sonra çıkacağı için tekrar geri döndüm. Unutmuşum da hastaneyi aramayı(pek ihtimal vermediğimden herhalde). Kızlar unutmamışlar. Aradık. "Sonuç pozitif" dedi laboratuvar görevlisi bayan.
"Efendim anlayamadım?"
"Bir ultrason çektirmeniz gerekir. Kan sonuçlarınıza göre hamilesiniz"
??????!!!!!!
Hadi beeee! Eeee süpriz oldu buuuu!!!! Napıcaz şimdi:)))))
Ben şaşkındım. Arkadaşım Işılay ise inanılmaz heyecanlıydı. Çocuk gibi tutturdu."Ben söyliiiiyim Hüseyin abiye nooooluuuurrrrr. Hadi ben ariyimmmm"diye..
"Tamam peki" dedim. Zaten ben ne söyleyeceğim ne diyeceğim bilmiyorum ki daha kendim şoktayım:) 
Eşimi aradı ışılay, heyecandan bas bas bağırdı telefonda 
"Hüseyin abiiiiiiii....Müjdemi isterim" diye, Eşim de işten çıkmış servisteymiş o sırada "biraz kızardım ama kimseye de belli etmek istemedim" dedi.
İşte 9 aylık geri sayıma böylece başlamış olduk.
Doğumun normal olması bekleniyordu. Bir sıkıntı sorun yoktu ama son iki hafta bebiş kilo alamadı. Rahim damarlarında yüksek rezonans teşhisi konulmuştu bana daha hamileliğin ilk çeyreğinde. Doktorumuz her zaman "bu durumda çocuk ya biraz erken ya da biraz düşük doğum ağırlıklı doğuyor" demişti. Bunun dışında herşey yolundaydı. Ayrıca doktorumuz "düşük tartılı ama zamanında doğmuş bir çocuk, kilolu ama beklenenden erken doğmuş bir çocuktan şanslıdır. Kilo pek önemli değil" diyordu hep... İrem düşük doğum ağırlığını tercih etti.(Zaten hala yemeğe karşı pek istekli değil hep formda hep formda!!!!)
İrem kız kilo almayınca doktorumuzla ortak kararımız sezeryan oldu. Benim için doğum şekli pek önemli değildi. Hayırlısı, sağlıklısı neyse o olsun diyordum.
Tarih 15 Kasım 2012 İrem 39+0 haftasındaydi. Sabah erkenden hastanenin yolunu tuttuk. Heyecandan bütün gece defalarca uyanmıştım....Offff o nası bir heyecan ki şimdi yazarken bile bacaklarım titredi yahu!
Sezeryan için gerekli evrakları imzaladık. birgün önce anestezi doktorumuzla görüşmüştük. Ben genel anestezi taraftarıydım ama o beni spinal veya epidural olmasının avantajları konusunda bilgilendirdi."Kendini sıkma, sabah buraya geldiğinde içinden hangisi geöerse onu yaparız." dedi, Oldukça rahat bir biçimde eve dönmüştüm. Ama sabah hastaneye giderken rahatlığımdan eser yoktu.
Ameliyathaneye alınana kadar sancı ölçümü, kan alınması, sonda takılması gibi rutin uygulamalar yapıldı.
Ameliyathanede anestezi uzmanı beni yine rahatlattı. Zaten enerjisi yüksek biriydi. Daha onu gördüğümde birşey söylemesine gerek kalmadan kendimi iyi hisstmiştim.
"Kararını verdin mi?"
"Spinal anestezi" dedim.
"Tamam" dedi. Başladık.
Dokrorum aslında spinal-epidural anestezinin bir kombinasyonu olan "kombine epidural" dedikleri anesteziden yanaydı. Bu durumda belden bir katater takılıyor kataterin ucu oldukça uzun onu da omzunuza yapıştırıyorlar. Ola ki doğumdan sonra ağrınız olursa, ihtiyaç duyarsanız ufak dozları bu kataterden enjekte ediyorlar. Hasta ve doktor için komforlu olan yöntem bu. Ama ben yine de belimde bir katater fikrine ısınamadım o yüzden spinal istedim. Belden bir iğne yapılsın ve bitsin diye...
Gel gör ki spinal beni yeterince uyuşturamadı. İğneden sonra beni sırt üstü sedyeye yatırdılar.
"Ayağını kaldır" dedi doktor.
"Kaldırdım" dedim.
"Hissediyor musun" dedi.
"O kadar bilinçli olduğumu söyleyemem ama ameliyathane spotundan kaldırdığımı görüyorum" dedim.
"Kombine bizim için daha sağlıklı olabilir Nalan.Beline bir katater takalım"dedi.
"Başka şansım var mı?"
"Ben ameliyat süresince yanındayım. Kendini iyi hissetmezsen genel anesteziye bile dönebiliriz. Rahat ol." dedi.
Belimden katater takılırken hiçbir şey hisstmedim. Hatta Jinekologum (Nazife Ergen) gelip doğum başladığı anda bile oldukça rahattım. Sohbet ediyorduk. Birden karnımda bir baskı hissettim ve bir ağlama sesi geldi....Allah'ım, o ne güzel bir an! Demek 9 ay bir olgunlaşma dönemiymiş. Böyle bir mutluluğa doymak bilmez insan. Havada mı uçuyorum sedyede mi yatıyorum, harika bir his bu tarif edilemez!!!!
Ben hemen duvardaki saate baktım. 09,45 ti. Günlerden perşembe.

"Ooooo İrem sarışın valla" dedi Nazife Hanım.
Şaka yapıyor sandım. Anestezi doktorumuz da "Burda olmasam inanmazdım" demez mi?
Ah bir baktım bembeyaz bir çocuk...Saçları da iki tel hatta kel:)))))
Yanıma getirdiler öptüm kokladım. Sonra İrem hemşire ablasıyla gitti.
Benim için ameliyat burdan sonra biraz zor oldu. Epidural anestezide her ne kadar çocuğunuzun ilk çığlığını duyma lüksünü yaşıyor olsanız da dikişleirn atılması esnasında bir çarşaf gibi gerildiğiniz duygusuna da kapılıyorsunuz. Ben bu aşamada "Sol tarafımda bir sıkışma var" diye tutturdum. Anestezist bir türlü ağrımın nerede olduğunu anlayamadı. "Kolumu çözün" dedim gösterdim. Köprücük kemiğim sızlıyordu. Şaka yapmıyorum. O kadar gergindim ki "Beni uyutun" diye yalvardığımı hatorlıyorum. Bunu üzerine bana bir sakinleştirici yapmışlar. Gözümü açtığımda ameliyathaneden çıkıyorduk.
Minik prensesim odada beni bekliyordu. Herkesi tek tek incelemiş:) sonra da uyumuş:)
Vayyy be amma da babasına benziyor. Hamileyken "Sana benzesin böyle beyaz, renkli gözlü birşey olsun" demiştim eşime...Ne temiz kalpliymişim. Minik prensesim benim...Hoşgeldin!!!!!



6 Eylül 2014 Cumartesi

KARINCA KADIN

Geçenlerde internette gezinirken görmüştüm bir anket yapmışlar. Soru şu:
"Sizce biz kadınlar annelerimizden daha mı çok çalışıyoruz, daha mı az?"
Soruya cavap olarak çoğu kadın "Daha az çalışıyoruz" demiş. Gerekçe olarak da çamaşırları bulaşıkları makinelerin yıkamasını göstermişler.
Bana kalırsa daha çok çalışıyoruz. Kesinlikle daha çok yoruluyoruz! Evet çamaşır yıkamıyoruz belki bulaşık da nadiren yıkıyoruz ufak tefek şeyler...Ama düşünün, çocuklarımızı sokağa tek başlarına yollayamıyoruz, eminim birkaç şanslı azınlık dışında komşunuza bile emanet edebileniniz yok. Her daim peşlerindeyiz. Teknoloji olmasaydı çamaşıra bulaşığa vakit olmayacaktı zaten!!! Kapımızın önünden sütçümüz geçmiyor atık ya da ne bileyim "domates biber patlıcan" arabaları yok! Onun yerine siz arabanıza binip markete gidiyor,kasada sıra bekliyor sonra eve gelip yemek yapabiliyorsunuz.
Çocuklarımızın oyun özgürlükleri iki apartıman arasındaki minyatür parklara sıkıştırıldığından beri biz onları oyun gruplarına taşıyoruz. Modern dünya böyle gerektiriyor, sosyalleşsinler istiyoruz.
Sadece evinin işleriyle bağıyla bahçesiyle çocuğuyla meşgul olan kadın figürü, tarih devirlerinin öncesinde kalmış gibi biz modern(!) metropollüler için,
İşte çalış, evde çalış, bir de çocuklar için hem ayrı ayrı hem bir bütün olarak "psikolojik" çalış,,,Bizim de otomatik bir makineden farkımız yok gibi duruyor:)
Velhasılkelam modern kadın daha çok çalışıyor çünkü enerjisini çok farklı işlere yönlendiriyor. Benim fikrim bu yönde.

Gelelim İrem kızın Cumartesi keyfine...


Eşim cuma günü eve telefon etti "Brunch için yer ayırttım" dedi. Çocukla yemekli aktiviteler pek tadında yapılamıyor elbette ama biz bu güzel havanın ve sonbahara girmeden önceki son virajın tadını çıkartmaya karar verdik. Mogan Gölü'nün yolunu tuttuk. İki deniz aşığı insan bir arada olunca nerde su varsa oraya doğru akıyoruz:)
Kahvaltımızı sırayla ettik. İrem kız dışarıda hiçe yakın yediği için onu sandalyede tutmayı pek başaramıyoruz. Bir keresinde zorlamıştım otursun diye ciyak ciyak ağlmaya başlayınca almıştım ağzımın payını. Onun için bu sefer sırayla yemeği tercih ettik. İrem de bu arada top oynadı, parkta kaydıraktan kaydı, salıncağa bindi,
Saat 11,30 dan sonra hava gerçekten çok sıcak olmaya başlamıştı. Parkta oynamak eziyete dönüşünce dönmeye karar verdik. Zaten iyi ki de dönüp dışarıda kalan işlerimizi halletmişiz çünkü akşam hava birden karardı yağış başladı.
Dışarıdaki işler dediğim de iki üç haftadır Gölbaşı'ndaki pazara gidiyoruz. Aslında lojman içinde her türlü imkanımız var ama ben pazara gitmeyi seviyorum. Pazara gidildiğinde evin bereketinin arttığına dair bir inancım var. Marketten alışveriş yaptığımda haftada iki üç kez ne pişirsem derdine düşen ben pazardan lışveriş yaptığımda o hafta boyunca evde en az bir çeşit pişmiş yemek olduğunu farkediyorum. Hem İstanbul'da alışık olmadığımız direk köylülerin pazara getirdikleri sebze meyvelerden de alma şansımız oluyor burda. İnanın pazardan köy yumurtası bile alıyorum. Çok lezzetliler!
Bugün İrem'in keyfi oldukça yerindeydi. Ona hitap eden gezmeli tozmalı parklı bahçeli faaliyetler vardı. Benim de keyfim yerindeydi çünkü Eylül ayı geldi...Bir kış çocuğuyum doğal olarak kışı severim. Yağmur yağsın kar kaysın beni benden alır! Bir deniz aşığıyım..Yaza bayılırım...Deniz olsun kum olsun yemek içmek aramam...Ammmaaaaa gelin görün ki Balık burcuyum: Melankoli damarlarımda var:) En üretken olduğum en çok şiir, en çok yazı yazdığım mevsim sonbahardır.
Gidenleri uğurlarım, gelecek olanların hayalini kurarım,
Sizlere de hayaller dolu bir sonbahar dilerim.

26 Ağustos 2014 Salı

NERELERDEYİZ?

Merhabalar
4 aylık uzuun bir aranın ardından:))
Günler hızla birbirini kovaladı ve ben ha bugün ha yarın diye diye bir türlü o günü bulup da yazamadım.
O kadar yoğundum ki demek mazeret mi bilmem ama ben yazayım siz karar verin. Dört aylık arada öğrencilik günlerime geri döndüm. Hemen her günüm birşeyler okuyarak yazarak çalışarak geçti. Neler mi yaptım? C sınıfı İş Güvenlüği Uzmanlığı kursunu bitirip sınava girdim, kazandım. Artık İş Güvenliği Uzmanyım.
Bitmedi... Yıllar sonra Ales'e tekrar hazırlandım sınava girdim. Bu sefer Pedagojik Formasyon içindi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliği Bölümü'ne yerleştim. Yaz dönemi bitmek üzere yakında Eskişehir'de staja başlıyor olacağım:)))
Bu arada evdeki tüm günlük rutin işler de benim üzerimdeydi. Vize sınavlarına giderken annemin gelip 3 gün ben ders çalışayım diye İrem'e baktığı zaman hariç hep koşturdum durdum. Bu açıdan bakınca blog yazmaya fırsat bulamamış olamamı mazur görebiliriz sanırım.

Bu yaz uzun bir tatil yaptık, çok çok iyi geldi. 20-27 Temmuz arası Cunda Adası'ndaydık. Haliç Park Otel'de kaldık.
Bir kadın için en güzel tatil herşey dahil tatildir bence:)) Suya sabuna dokunmuyorsun,yemek yapmıyorsun...Yanında küçük bir çocuk bile olsa:)
İrem havuza da denize de girmeye bayıldığı için çok şanslıydık. Uyuduğu zamanlar hariç hemen hemen her dakika havuzda oynadı. Cunda'da otelin sahilini beğenmedik ve orada denize girmedik. Ama İrem havuzda üşüdüğü zamanlarda babası onu sahilde kumla oynamaya götürdü.
Cunda'dan Eceabat'a geçtik. Mis gibi köy havası. doğal ortam ve Kabatepe gibi muhteşem bir deniz bizi bekliyordu.
Evimizin bahçesinde İrem için bir de süpriz vardı: İki minik yavru kedi:) Bayıldı tabi...Sabah gözünü açtı kedilere koştu, akşamları miyawww diye diye uyudu. Köy hayatını gerçekten çok sevdi. Traktör bile kullandı dedesiyle ve traktör ilk çalıştığında o harrr harrr harrrr gürültüden de hiç korkmadı, şaşırdık kaldık:)
Şimdi artık Ankara'dayız. Kentli hayatımıza geri döndük. Günlerimiz hava çok sıcak olduğu için evde oyun oynayarak geçiyor çoğunlukla. Parka akşam 6 gibi çıkıyoruz. Şimdilik günler yine birbirinin aynı:)


Tekrar sınav döneminde olduğum için bu aralar da oldukça yoğunum. Daha sık yazmaya çalışacağım(yine de söz vermeyeyim)


17 Nisan 2014 Perşembe

RUTİN

Bugün icimde bir ev kadınının sesiyle uyandım.
Haklıydı kadın dün aksam sipariş vermeyi unutunca "evde ekmek yok kalk da poğaça bari yap" diyordu:) sabah 7 de hızlıca poğaça yapıp kahvaltıya yetistirdim..
aslinda bu sabah mesaim daha da erken bir saatte başladı.  Sabahın köründe ütü yaptım, gece makineye attigim çamaşırları astim, poğaça pisirdim ve sabah 7.30 da kahvaltı hazirdi. Malum İrem hanım pek bir iş yaptırmıyor uyanık olduğu saatlerde...
Koca gün nasıl bitiyor hiç anlamıyorum. Google Play'den indirdiğimiz "baby sleep" uygulamasını bir denemenizi tavsiye ederim. Akşamları İrem'e ninni söylemiyorum artık zamanı ayarlıyorum telefonu da uçak moduna alıyorum ooohhh 15-20 dakika(tabi bazen daha da uzun olabiliyor) uykuya dalıyor kuzu...Ama ben de yanına uzandığım için kimi zaman uyku halinden sıyrılamayıp öylece uyuyakalabiliyorum. Müzik gerçekten başarılı yani:)))
Sabahları da erkenden mızmızlanmaya başalarsa ninniler tekrar devreye giriyor ve biz sabah 9'a kadar mışıl mışıl uyuyoruz. Kahvaltı merasimi, el yüz yıkama derken saat ilerliyor. Bir de dişlerimizi fırçalıyoruz artık ona da bir diş fırçası aldım macunsuz veriyorum eline aynanın karşısında bana bakarak fırçalamaya çalışıyor çok da eğleniyor bunu yaparken. Sonra o oyuncaklarıyla oynarken ben ortalığı topluyorum. Çamaşır yıkama evi süpürme gibi işlerimi hallediyorum. O gün yapacak işimiz yoksa biraz parka gidiyoruz. En çok çakıl taşlarıyla oynamayı seviyor. Yakın zamanda bir kova ve kürek alacağım ona. Eve dönünce öğle uykusuna yatıyoruz. 2 saat uyuyor bazen 2,5 saat...
Benim için asıl mesai İrem uyandıktan sonra başlıyor. O uyanana kadar çorbasını pişirmiş oluyorum, uyanınca yediriyorum ve üstümüzü değiştirip doğru dışarı çıkıyoruz. Öğleden sonraları genellikle lojman içindeki kafeteryada oluyoruz. Arkadaşlar de çocuklarını alıp geliyorlar çocuklar koşturup oynarken biz de kahve içip sohbet etmeye çalışıyoruz. Anne olmanın ilk kuralı: Çaylar kahveler soğuk da içilebilir hatta bir süre sonra sıcak kahve tatsız bile olabilir:)))
Akşam yemeği hazırlığı için eve dönerken ben istisnasız her gün aynı şeyi düşünüyorum: İyiden iyiye ev kadını oldum! Evet İrem'e kendim bakıyorum gözüm arkada kalmıyor hem zaten daha çok küçük vs. Ama insan evde çok vakit geçirdiğinde ataletsiz oluyor...Gerçekten! Düşünüyorum da eskiden küçücük vakitlerime sığdırdığım şeyleri şimdi koca günde yapacak vakit bulamıyorum.
Akşam bizimle sofraya oturup tabağından döke saça yemeği sevdiği için fazla karışmıyorum yiyebildiği kadar yiyor sofrayı topladıktan sonra yatma öğünümüz olan muhallebiyi yediriyorum. Saat oluyor 8-9...ve yatmaya gidiyoruz. Onunla uyuyakalmamışsam şanslıyım çünkü kendim için yapacaklarımı hep bu saatten sonra yapabiliyorum. Gazeteyi bile akşam okuyorum...
Bu aralar günün gidişatını değiştirmek için inanılmaz bir istek duyuyorum çünkü aynı şeylerden sıkıldım artık.
Spora başlamak istiyorum. Doğumdan sonra kilolarımı çabuk verdim ama geride sıkılaşmaya ihtiyacı olan bir vücut kaldı.Kendime bir program yapmalıyım acilen! Bir de İrem'le uyuyakalmamalıyım o zaman ertesi güne bir huzursuz uyanıyorum...
Değişmeli birşeyler...Değişim başlasın!!!!

15 Mart 2014 Cumartesi

ÇOCUKLAR BİZİ ŞAŞIRTMAK İÇİN VARDIR


İrem kız 16 aylik oldu. Yürümeye, daha doğrusu adimlamaya henüz başladı.  Biz tabi endişeli anne ve panik anneanne olarak 14.ayinda aldik ortapediye götürdük. Kalça ve bacak filmi çekildi, muayenesi yapıldı. "Endişe etmeyin anatomik olarak herşey normal" dediler. "Tabi çocuk gelişim uzmani da bir baksin, gelisim testi yapıyorlar" da dediler.
15,5 aylik olduğunda hala elinden tutmadan yürümeyince aldik geldik çocuk gelişim uzmanına... Biz Gata'da muyane oluyoruz.  Dolayısıyla hafta içinde poliklinite sira bekleyebiliyoruz.
O gün siramizi beklerken kayinvalidemle elinden tutup yürütuyorduk İrem kızı bahçede... Birden elimizi birakti kendi kendine e üç adim atti ve poposunun üstüne oturdu!!!  Bizdeki şaşkınlık görülmeye değdi doğrusu:))) Derken doktorun yanina girdik. Durumu anlattık tabi az önce yürüdüğünü de söyledik, gülümsedi. Bu ayda yürüyor olmasi gerekmiyormuş. Kelime dağarcigini sordu, biryerlere tutunarak yürüyor mu dedi buna benzer bir iki soru daha sordu ve muayeneye geçti.
Muayene kisminda "ayakkabılarını cikarin yere bassin" dedi. İrem kız basmakla da kalmadi, elimden kurtulup ayakta durdu:))) "Ama bunları dün sabah yapmiyordu ki" dedim. Hal böyle olunca doktorumuz herşeyin normal olduğunu söyledi ve bizi gönderdi.

Şu anda evde yürüme çalışmaları devam ediyor. 5 adimdan sonra hoop oturuyoruz ama olsun.  Eli kulağında işte. ..Çocuklar gerçekten bizleri şaşırtmak icin var:))))


24 Ocak 2014 Cuma

HAYALCİ KIZ'IN NOTLARI

Büyümek istemediğiniz oldu mu hiç?
Oldu mu gerçekten?
O kadar şanslıysanız eğer, gelin bir de benim hikayemi dinleyin...
Umutların şehrinde başlamış yolculuğum: İstanbul'da.
Parlak bir başlangıç yapamamışım belki...
Devlet hastanelerinden birinde, mecburan azla yetinmek zorunda olan bir ailenin kızı olarak gelmişim dünyaya...Annem bana hamileyken üniversiteye gidiyormuş, babamsa küçük bir maaşla çalışıyormuş...

Baba tarafında ailenin ilk torunuymuşum ama: Bir yanım tahtın temelindeymiş yani:)))
Ben görmedim, bilmiyorum...Varsa da hissettirmediler, hatırlamıyorm. Hiç yokluk çekmedim.
Bana sorarsanız, üç evin bir torunu olarak şanslara açılan bir kapının eşiğine bırakmış beni leylekler...
Ailenin "şımarık kızı" olarak babaannemler,büyük teyzeler,amcalar evinde el bebek gül bebek büyüttüler beni...Küçük halamla bile aramda ondört yaş var...Kuzenler daha da küçük...Çocuklar arasında  bir "çocuk prenses"tim. 30lu yaşları devirdim inanın hala öyle hissediyorum...

Güncel dönemde TV'de yayınlanan bir çizgi film var...Oradaki hayalci kız gibi anlatacağım hikayemi...
Kimse üzerine alınmasın, bu benim hikayem...Benim gözümden, benim fikrimce...

Babaannem benim için "elinde kaşıkla arkamdan dolaşan kadın"dı...Aklı fikri yemek yememde!!!!!!... Şimdi İrem'in yemediği öğünleri düşünüyorum da bir kaşığın hatırını hesap edemiyorum...Dedemse "her dediğimi yapan adam"...Kendimi zeki sanırdım...Bir gün arkadaşımla buluşacaktım daha ilkokula gidiyorum...Kız da üç, bilemedin dört sokak ötede oturuyor. Hayatta izin vermezler o kadar uzağa tek başıma gitmeme...Ama ben büyüdüm. "Dede" dedim. "Kırtasiyenin orada buluşucaz sen beni oraya bırak" Bıraktı...Ben de baktım dedem dönüyor tam gaz ileri...Çünkü buluşacağaımız yer iki sokak ötesi...Dedem arkamdan takip etmiş o gün bak onu düşünememiş çocuk aklım:))) Akşam evdekilere "bu kız şeytana pabucunu ters giydirir" diyor da o zaman anlıyorum...Yürü be dede ben de aynısını yapardım!!!!

Evde hep kollanan kayırılan küçük kız bir gün aynanın karşısında saçlarını tarar "mankencilik" oynarken işte taş çatlasa 18-20 yaşlarındaki amcasının boks antremanına denk geliyor!!!!...O küçücük portmanto aynasına sığmayan silüetlerinin savaşını verirlerken havada sallanan bir yumruk kızın kafasına geliveriyor....Yarısı yalandan ağlamamın üzerinden neredeyse 20 yıl geçmiş...Sahi amca babaannem o gün sana çok kızmıştı.Ben üzüldüm ama belli etmedim. Amcam antreman için  benim eve gittiğim bir zamanı seçmiş olmalı ki bir daha hiç boks antremanı görmedim:)))

Halam...Hatırladığım en eski anektodda kuzenimle bana banyo yaptırıyor. Ben okula gitmiyorum herhalde daha...Çünkü Murat gözümün önünde epey küçük daha yeni yürüyor. Sular kesilmişti banyo sırasında...Zavallı kadın ben titizim ya önce beni iyice durulamıştı kıyamet kopmasın diye sonra Murat'ı kalan suyla artık Allah ne verdiyse yıkamışti...Hatırlıyorum köpüklü kalmıştı da kalanı havluyla kurulamıştı:))))

Bir gün kulağım ağrıyor ama nasıl...Hani bugün bile hissediyorum sanki o ağrıyı...Yapacak bir şey yok sanırım...Ağrıyacak ve biz o geceyi geçireceğiz...Sevgili Mino(bu sana hitap edebileceğim en içten ifade) o gün bana okuduğun masalın ne olduğunu bile hatırlamıyorm. Ama sıcaklığı hala bende...

İlk çocuğum erkek olsun, abi olsun istemiştim...Abilerim vardı elbette aynı mahallede aynı evde büyüyorduk. Ama akşamları herkes kendi evinde kalıyor diye çok bozuluyordum. Kimse bilmez, belki sen de ilk kez duyacaksın seni bu kadar çok sevdiğimi...Baklava desenli süveterinle mahallenin gecekondu dekorunda çektirdiğimiz fotoğraf benim çocukluğumun en güzel anısı...

Artık biraz daha büyüyorum ve ilk gençlik zamanlarının heyecanlı tartışmalarına ortak oluyorum...Kızlar Gecesi...Küçük hala(ki ona hiiiç hala dememişimdir-aramızda fark az ne yapayım)ve kuzenler....Müzik üslubunca en yüksek seste açılır!..Artık mezdeke mi dersiniz yoksa efkar dağıtma mı siz hayal edin...Allah ne verdiyse birlikte ye iç eğlen coş ağla gül....

Biz kalabalık bir aileyik...
Beni uğurlarken epey zorlanmış olan sadece annem ve babam değildi kuşkusuz...Zorlandılar...Tüm anılarım...Tüm arkada bıraktıklarım...
Şimdi nerden esti böyle bir yazı inanın hiç bilemiyorm...
Ben hayat sayfasına bir not düştüm....Hayal penceresinden bir kuş uçurdum...Yarın sabah gün doğar telaşla unutulur yaşanmış olanlar...
Belki bir gün bir iz ararsanız benden beni kzımın akışından takip edin istedim...

Anılarımın en güzel kahramanları...Hepinize selam olsun!!!!!!

KIZIM'A

Su gibi geçiyor zaman...
Çiğ damlaları biriktiriyorum senden.
Yağmur olup yağacağın günlerin
Hayalini kuruyorum akşamları...

Büyüyorum ben de seninle
İçimde bir kadın yeşeriyor...
Hiç olmadığım gibiyim:
Bir yanım kaygılı,
Bir yanım güleç...

Tüm sıfatların ötesindeyim
"Kelimelerin kifayetsiz kaldığı" yerde...
Anayım...
Bütün dünya
Çocuklarını kucaklıyorum.
Hiç durmadan
Sızlıyor bu yüzden
Bir yanım....

Yine de
Her yeni doğan güne
Umutla başlıyorum.
Hayatı sevmek için
Önce aşık olmak gerek
Biliyorum...
Elmanın yarısını
Aşk'la tamamlıyorum.

4 Ocak 2014 Cumartesi

HALİMİZ AHVALİMİZ

Çocuk dediğin büyüdükçe yoruyormuş insanı...Hani o emmek için uyandığı gecelerin yorgunluğunu arar oldum desem yeridir.
Günümüz sabah 8 gibi başlıyor. Kahvaltı hazırla yedir derken saat oluyor 9,30...Bu arada İrem kız "Canım Kardeşim"i izlemezse ağzını açmıyor. Her yemek saatinde bilgisayardan artık repliklerini ezberlediğim meşhur çizgi filmimizi açıyoruz. Saat 10-10,30 gibi sabah uykumuza yatıyoruz. Sallamadan uyutamıyorum zaten artık denemiyorum da! 11 aylık olana kadar dönem dönem bozulsa da kendi kendine uyuyordu. Ama yok hastalandı yok diş çıkarıyor derken büyüdükçe uykuya alıştırmak zorlaştı. Ben ne zamandır eski usul ayağımda sallıyorum.
Derken saat 12 gibi uyanıyoruz...Çorba faslımız başlıyor. Yemeklerini en az 20-30 dakikada yiyor.Yani  gün içinde yemeğe ayırdığımız zaman oldukça hatırı sayılır...
Yemekten sonra dur durak bilmez oyunlarımız başlıyor. Birlikte yakalamaca oynuyoruz. Henüz yürümeye başlamadığımız için bunu emekleyerek yapıyoruz:))))) Küpleri üstüste dizip yıkıyoruz, legolarla oynuyoruz. Yürüme antremanı yapıyoruz. Yan komşunun oğluyla oynamaya gidiyoruz. Müzikli oyuncaklarımızı açıp öne arkaya sallaarak dans ediyoruz.(Aslında bunu için müzüğe gerek bile duymuyor her türlü ritmik sesi kullanıyoruz:)))) Meyvemizi yedikten sonra saat 16,00 gibi yatıyoruz. Ben de bir "oooh" çekiyorum ama çoğu zaman ben de İrem kızla uyuduğum için bu 1,5-2 saatlik zamanın nasıl geçtiğini pek anlamıyorum. Uyandıktan sonra istisnasız her gün sütlü tarhana çorbamızı içiyoruz yoğurt yemediğimiz için..Akşam babamız gelene kadar yine ordan oraya koşturuyoruz...
Ben yemek yapıyorum. İrem mutfak dolaplarını karıştırıyor mesela...Ben nerdeyim o da orda...Tuvalete gitmeme bile tahammülü yok gelip banyonun kapısına vuruyor:)
Babamız gelince akşam yemeği İrem'in bakımı muhallebi yeme ritüeli veee saat 22,00 civarı yatma faslı...
Yazarken yorulduğumu farkettim. Hakikaten dolu dolu geçen bir günümüz var...Onun uyuduğu minik zaman dilimlerinde bitmek bilmez ütülere, temizliğe,kitap okumaya hatta spor yapmaya vakit ayırıyorum ve gerçekten ama gerçekten çoook yoruluyorum.
Ne zamandır yazamamıştım bu iyi oldu.
Takip edenler için:
Gönüllü annelik başvurumu henüz yapmadım. Dedeyle babaannenin gelmesini bekliyorum zira sabıka kaydı vs. gibi prosedürleri var. AÇEV'e başvurmuştum eğitmenlik için ama ona da illa ki hafta içi vakit ayırmak gerekiyormuş İrem'e bakacak kimse olmadığı için o da kaldı. Ben de sağdan soldan arkadaşlardan, onların arkadaşlarından çocuklarının artık giymediği kıyafetleri ve ayakkabılarını derledim topladım "KARDEŞİNİ SEÇ" internet sitesinde kayıtlı Elazığ'dan bir öğretmenle görüştüm, okullarının ihtiyaç listelerini istedim. Bendekiler arasından işlerine yarayabilecek kıyafetleri seçtik ve canım komşumla birlikte arzu ettikleri kırtasiye malzemelerini de alıp bu hafta kargoyla göndereceğiz.
Yardım faaliyetlerimiz artarak devam edecek...
Sevgiyle....